30 Temmuz 2011 Cumartesi

ZİRVEDEKİ DEFTER


“yıldızlar üstlerinde
bakışlar kırpışırlar dikkat içinde
+ bir omuzun delinmiş
her yana hala dağlar düşüyor”


Cahit Zarifoğlu



Yayalık ehliyeti nedir
Kalbin akıl sınırındaki
Mayınlı alana harf harf
Dağlayarak sureleri yazmaktan başka
Hafızı olmaktır aşk kitabının
Üç dağ bitirmektir

Hira’dan yamaç paraşütüyle
Ölümün üzerinden uçup
Cennete yumuşak iniş
En gözde yaşamaksa
Bir ilahi çağrıdır
Dorukları Nur Dağı’nın
Peygamberin açılmış kolları

Tüketimiyle tanımlanırken insan
Yetim başını okşayışta
Tartılanlara
Yoksul kapısını çalmada
Yarışanlara
Giyme vaktidir postalları

Sevr öğrencileridir onlar
Her dağın ayaklarından öpüp
Başına koyduğu dağcılar
Allah’ın ipiyle
Kartalıdır
Yürek uçurumlarının

Bir dağ kaç basamaktır
Hesaplamaz
Uhud mezunları
Sarp yokuşa dayanınca

Zirvedeki taş yığınından
Asırlık defter çıkarılır
İmzası vardır sayfalarında
Bayrağı dikenlerin


Eyüpsultan, Ocak’11

28 Temmuz 2011 Perşembe

HÜLYA'YA ŞİİRLER YAYINLANIYOR



Mustafa Yürekli, otuz yıllık aşkının günlüğü şiirlerini toplayıp kitaplaştırıyor. Üniversite eğitimi için gittiği Erzurum'da karşılaştığı Hülya'yı etkilemek kolay olmaz.. Mustafa Yürekli, ailelerin onaylayacakları ama desteklemeyecekleri düğünü yapana kadar büyük bir mücadele verir. Evlilikten sonra da İstanbul'da devam edecektir mücadelesi. Bu uzun mücadelenin adeta günlükleri olan şiirlere yer verilmiş Hülya'ya Şiirler kitabında..

14 Temmuz 2011 Perşembe

ADRES FAKİRLİK




Yoklukta duruyorlar
Bir genç adam eşi ve çocuk
Üstleri başları dökülüyor utanca
Bu dert değil
Çocuk iki gündür aç
Sadece çilede durmak geliyor ellerinden
İşsiz sessiz çaresiz ezilerek

Ne kapı çalıyor
Ne bir zarf geliyor ki o yardım zarfları
Üzerinde isim soy isim
Adres fakirlik
Yazılmasa da olur

Belki biri arar diye
Bulunabilecek o yerde
Onurda
Gözlerden ırak
Başları dik alınları ak bekliyorlar
Bir çınar ağacı
Sevgiyle bakıyor parkta onlara
Tüm yapraklarını dibine dökerek

Boğaziçi o koca ırmak
Onurlarından tanıyor
Başını göğsüne bastırışından çocuğunun
Sularına kendini bırakma hayali kurarken kadın
Adam gelene kadar
Kıyıya serpilmiş
Sabır taneleri

Kızkulesi’ne doğru adam
Topuğu çatlayana kadar
Işığına koşuyor yeşil gözlerinin
Sevincine gelmektir muradı eşinin

Sadece durulan bir yer
Burası koskoca bir acı
Kadının durduğu
İki tepe arasında
Kocaman koşulan
Gözyaşı dökülen
Ter dökülen
Savaşarak beklenen
Kocaman bir yer

Tam orada
Umutta dururlarken
Neydi konuşan gecenin geç vaktinde
Mum ışıklı pencere mi
Saksıda kurumuş çiçek mi
Nadir açılan kapıda
Eski ayakkabılar mı
Neydi yüksek sesle konuşan
Bakkal defteri mi
Faturalar mı kesme ihbarı mı
Neydi fark edilmeyen

Kitap açılsa
Saksıdaki çiçek de açar
Çünkü çiçekler asırlık kitap kokar
Kitapla evde kesilir sandık kokusu
El sürülmez çeyizlere

İstanbul, 1988

MAVERA KERVANI

Barış çetrefil Kardeşlik güller şehridir Kitaba bakılır her adımda Mühürlü haber tartılır kuşlarla çiçeklerle Sarı sessizlikten muşt...