28 Nisan 2009 Salı

PERGELİN İKİ AYAĞI

“Ey insan! Senin nokta-i istinadır ancak ve ancak
Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i
istimdad ise ancak ahirete olan imandır. Binaenaleyh
bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi,
ruhu tavahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur.”


Bediüzzaman Said Nursi



Kainata bakarken
Noktaya basar kalbimiz benin altında
Aklımız üzerine kalkarız
Ensardır bir ayağı ibtida noktasında
İkinci ayağı muhacirdir pergelin
Minik adımlarla ahir noktaya
İçten bir kederi örten o küçük tebessümle
Tamamlarken geçitini
Bir çemberi çizilir mutluluğun
İhtiyar varılır bebek gönderene çağlar aşılarak
Her nokta bir ayak izidir
Mumun tepesinde raks eden alevlerin
Tek noktadır aslında
Yineleyip durur kendini

Sessizliğin bir hakikat olduğu yerde
Anlamı usul usul emerek
Külünde dikiliriz
Yaşanıp geçilmiş günlerin
Zamanı sıkı tarayarak
Hayatın sırrı dökük aynasında
Yuvayı ararız
Haritasında ölümün

Gönül
Yerine geçerse
En az kundaktaki kadar
Mutlu eder kefende de
Yiterse
Sökün eder ayrılık günleri
Aldanışta öldürülür dakikalar
Çizgi kesilir
Çember çizilemez
Mürekkep bitmese de

Güneştir yoracak olan pergeli
Sevinci çizilirken serabın
Pergel gözü kara değil
Bir arslan olsa ne yazar
Çölünde yalanın


Eyüpsultan, 2005

27 Nisan 2009 Pazartesi

EY YÜCELERE SALINMIŞ SEVİNÇ

Yeşil bir gün ışırken
Aymazlığın giz dolu kirli sularında
Acemice yaktık dakikaları

Sürüldüğümüz çölünden unutuşun
Gönlü bindirip kaçtık
Bir çocuğun üzerindeki ak bulutlara

Sevinç ey yücelere salınmış sevinç
Beyaz kentleri ışıyor hatırlayışın
Sevgilinin sesindeki güneşle

Ağaçlar ve otlarla örtülü zihinde
Kelimeler mezardan kalkıyor
Görünmez avlularında toplanıyor gözlerinin

Uzun bir günün yüzyılında yağmur
Boyanmış toprağını kutluyor özlemin
Yeşil nimetlerini kapışıyor çocuklar


Üsküdar, 2000

24 Nisan 2009 Cuma

BİR KARANFİLDİR ŞAHİDİM

Yönünü şaşıran bu hayatta
Özenle geçtim gençlik çağını
Okunmamış kitaplar inatla arttı ama
Şiiri yere göğe sığdıramadım

Dört mevsim bilirim
Sadece sonbaharı söylerim
Ben kabuğunu kaldırabilirsem
Kıyamet yarası anıların
Bir karanfil de şahitlik eder
Çok gecikti on ikinci günü Eylül’ün çok
Az mı acı taşıdım kanlı sargı içinde
Az mı arkadaşımı kaybettim

Erzurum, 1982

22 Nisan 2009 Çarşamba

MEZARLIK YOLU

Belleği zorlanır mezarlık yolunun
Birkaç ayak iziyle anımsamaya
Başına toplayamaz çocuklarını
Rüyaları bassa da anne baba

Mezar taşları da omuz omuza
İki demet çiçek dualar gözyaşları
Sevgi gösterebilirseniz anılara
Acıdır sadece verebildikleri

Adana, 2007

15 Nisan 2009 Çarşamba

TANIK KONUŞUYOR

Sevgi bir heykel
Anılarının yonttuğu biteviye
Sıcak elleri içime uzanmış

Boşuna gizledim yüzümü
Karanlık mevsim aralarında
Yarasına kapattım yüreğimin
Bu ağustos akşamını

Serili eşiklerde ana baba duaları
Sokaklarda
Tertemiz ses ölüleri çocukların
Bir kuş yavruları için telaşla
Yuva yapar bir evin mutluluğuna
Kelebekler ateş böcekleri de pırıl pırıl
Samanyolunda almış yerlerini

Bir evin sıcak sesi emziriyor
Meyveli ağaçlarını yazların
Odalardan taşıp bahçeden ovalardan
Evreni dolduran
Sevgi
Boyuyor rengarenk
Çiçeklerini sevincin

Eyüpsultan, 2000

14 Nisan 2009 Salı

EL YAZISIYLA SAVUNMA

Şehir kışını gösterdin
Şimdi de yazını göster
Ne kadar mutlu edebiliyorsun anlayayım

Kuşkum uzundur derindir çok gece yoruldu
Kuşkum boz bulanık keder ırmağı
Savunmamı tamamladım el yazısıyla

Gülüşümün solgunluğu
Kelimelerin dağınıklığı şiirlerde
Yola çıkanları beklememdendir


Erzurum, 1985

13 Nisan 2009 Pazartesi

KILDAN İNCEDİR BOYNUM

Bahçenin keyif zamanı elmasını
Tüylü şeftalisini sunma vakti gelince
Kıldan incedir boynum
Gönülden gönle bir ırmak vardır
Söz keser duygular düşenceler düşler

Her doğum bir kelime
Bir cümle başlatır
Türkiye tarihinde bir paragraf belki
Büyük harflerle başlık atanlar var
Fildişi kulelere çekilmiş
Ona anlatılırken bir kekeme gece
Destanlarını acının
Ağıtlar yakarken en güzel kızı ayışığının
Son noktayı koyan ölüme
Mevsimsiz bağbozumlarına
Kıldan incedir boynum

Delikanlılıkta açtığı yara
Kalbimle uğraşan hayatın
Hep uzakları anımsatır
Cehennemi mezarı
Bir de susuzluktan yanan maralı
Zulme yanlışa gürler
Öfkeyle kızarmış günleri gençliğimin
Bir kez daha sonbahar giyerken
Giyerken memleketin ayazını
Kıldan incedir boynum


Adana, 1980

KESİK ÇINAR

Kesik çınarın dibinde
Yaralarını sarıyorum
Delikanlı ruhumun
Kederli ay ışığında

Mezarımın başında
Ağıt yakacak yüzyıllarca
Gül ağacı
Göz göze yaşayacağız

1979, Adana

GÜLLERLE YARIŞAN GENÇLİK

Şelaleyle yarışmış
Emdiğim süt
Göğsünde annemin

Zaman kendini denerdi sayfalar boyu
Ayetlerin peşine düşüp
Dilinde babamın

Ben hep dökülmede yarıştım
Gençliğim güllerle yarıştı
Kelimeleri yağmurla şiirimin

Kalbim takvim yapraklarıyla yarışta
Alın terim güneşle
Eli kalemli meleklerle

1979, Adana

RUBAİ-İ ŞERİF

15.
Ne kadar tatlı
Dudak izlerinle
Yedi canlı kelimeleri
Kitaplar kitabının

8 Nisan 2009 Çarşamba

SENDEN BAŞKA SEVGİLİ YOKTUR

Sen tek sevgilisin
Ne göze görünür başkası
ne de gönle girebilir

Adın, anıt dikilir
dil ucuna!

Umurunda değil kalbimin
dünya renkleri
Sorarsam,
ağaçlara sorarım Ormana,
bahçelere gelir gider bahar
Kışı ararsam şehirlere değil
dağlara bakarım
Bulutlar eliyle koymuşçasına bulur
yüreğimi
ne zaman yansa

Kalbim iki parmak arasında
hangi yöne sallanıyor da
Şiirin en kuytu kelimesinde
birden çılgınca yanar kandiller
Gecelerse sürgün yeri

Yazın yiğit renkleri
yürekli sıcaklığı
ve gözü kara
bürde kokusu..

Seni anmaya ayarlar
pusulayı derin ümitte
korkunun enginlerinde
nefes saatini
Korku
en merhametli parmaklarıdır
yazın Aşk üstü..
yorulur el dil gözler!

Gaflet ertesi
kılıç ağzından geçerek görünürsem..

Bu cesaret değil
sınav
temizler defteri

Kabe dolusu korku
Kabe dolusu umut
Sabahın koynuna dalıp
ruhumun alevlerini Dergahından dünyaya dökülen
ışık şelalesi sesine tutuyorum..

Tarih yapıştırmış şehvetli dudaklarını
ölü toprağa

Hayır!
Kaçmıyoruz..
Kılıçlar da çıkmıyor kınından
Günler kırık dökük
Dünya hatırası budur
Ne okumak ne yazmak..
Ne de yaşamak güvenceli!

Senden başka sevgilisi olmayanlardır
bahtı açılıp da
gün görenler

Bir ıssız vakitten
bir gemi sızar bir ordu..
Tufan salarsın aşıklarını seçmek için

Ne vakit huzuruna çıkmayı denesem
bu kurtlar sofrasında kalıyor duygularım
aklım

Bir an sus deyip
arkasına atınca kalbim
dünyayı

Can vererek
tanıklık ediyorum
Senden başka sevgili yoktur


1998, Sarıyer

YILKI EYLÜL

Oturduğumuz masa hayatın
Ölüm sınırında
Bir uçurum

Düşüp de sözün parçalandığı

Tek tek ayrıldık oyundan sahneye
Çıkmak için
Önceleri yitip gittik
Bu renkler dünyasında
Bir tek ben
Kaldım her işin tek adayı


Buraya kadar!
Ey benim yılkı eylülüm
Saatleri sert adımlarla
Geçit resminde tarihin

Canına kıyıldı kuşağımın

Kanı Bir çuha kutusunda
Ve başparmak
Amel defterinin bir sayfasında
İlk bildirisinde bir darbenin

Altta rütbe
İsim soy isim
Ünvan
Kandan
Kurumuş bir parmak mührü
Her haki yıl ki
O günden beri üniformalı


Burası sabırdır
Cahillik çıkışında
Olgunluk
Kapısı nadir açılan
Ve son harcanan vaktidir doruğunda
Kavak yelleri esen çağın

Şehrin ufkundan düşen bin bir parça
Öfkeyi toplama anı geldi
Kızarmış gözlerle
Ve yabancılara bir yaralı gülücükle dost
Aramaya çıkmanın

Bir pazar tezgahı kadar
Saldırgan yalnızlık hurdalığında

Şiire yarar kelime aramanın
Anlamın alacakaranlığında mahcup

Arz-ı hallerden
Ve buluşulamayan gözlerden
Bir sahte umut kapmanın
Sonu olmalı
Bir heyulada deliksiz uykunun..

Sevgilim otobüste
Başını cama koyduğunda
Ve saçını okşadığında
Kucağında ağlayan kızımın
Döktüğü gözyaşları kadar sıcak
Billur kelimeler sağınağında
Islandım

Sesimde diziliyor milyonlarca
Harf bir anda
Avuçlarım gökyüzüne
Şehvetle açık
Hayalperestliğin neresinden
Dönersen kardır diyebilmeli
Cılız ışıkları sürgün
Sabahının

Doğru başlangıçlar vardır
Fakat benim için hayat
Bir sabah gazeteci büfesine

Bakmadan geçtiğimde başladı
Tam anlamıyla televizyonu
Fişten çektiğim akşam
Küçük kırmızı ışığı söndüğünde
Ruhumda hissettim
Bir yeşil ışık lekesi kışkırtıyordu
Yatak odası
Mutfak derken boşalttım
Bütün bir hayatı
Dışarı bıraktım son olarak kitapları da

Ağır bir pişmanlık
Gömüyor kalbimi
Pıhtılaşmış anıya
Nerede o çocuk gülücüğü
Can kurtaran hale

Yok mu yüzümü onaracak
Üç beş damla umut
Ve söz kanı
Kalbimin sesini güçlendirecek

Hayat hikayem
Bir cümle-i mutarıza
Ayrılığın boynundaki yaftada

Martı çığlıklarının kıyısında masada
Üç genç adam
Biri gözlüğün kirli camını
Siliyor mavi örtüyle
Ötekinin yüzünde perdedir sigara
Dumanları
Masa boşken de görmedi
Böyle bir sessizliği
Garson uğramıyor saatlerce

Nefes kesen bir kızıl
İtiraftır
Damarları kurutur
Oysa arzunun külleri
Soğuk
Ruhu besleyemez hiçbir gelecek..

1990, Kadıköy

2 Nisan 2009 Perşembe

KESİK ÇINAR

Şelaleyle yarışmış
Emdiğim süt
Göğsünde annemin

Ben hep dökülmede yarıştım
Gençliğim güllerle yarıştı
Kelimeleri yağmurla şiirimin

Kalbim takvim yapraklarıyla yarışta
Alın terim güneşle
Eli kalemli meleklerle

Kesik çınarın dibinde
Yaralarını sarıyorum gençliğimin
Kederli ay ışığında

Ağıt yakan mezarımın başında
Gül ağacıyla
Göz göze yaşayacağım


1979, Adana

1 Nisan 2009 Çarşamba

TİTREK SES

Ateşli bir ruhla geldiğimden dünyaya
Bir ömür sözcük giyip
Çıkarmaktan mutluyum
Alacakaranlığında gönül seherinin


Severim
Şiirde buluşmayı dostlarla
Çınlayan o titrek seste
Kanı kaynatıp
Dışına atan zamaneliğin
Gözüm yok gürültülü şöhrette
Parada ve sağladıklarında

Sevincin tam ortasında
Keyfimi kaçırıyor ikide bir
Ateş böceklerini söndürüyorum
Zihnimde cirit atan
Sevgi içimi ısıtsın diye


Eyüp, 2007


İSKENDERPAŞA KAPISI

Bir kara kuru
Kalbin
Nesnelere kona kalka
Yeryüzünde kayıp olup
Karanlıkta döne
Savrula
Varacağı yer İskenderpaşa

Anıların uyuduğu uzun
Geçmiş gecesi
Açıyor bir erkeği
Kanatıyor bedenini
Kırbaçlarıyla merhametin
Asırlık tecrübe
Kısık sesli konuşmasını
Üstünde tutsa yaralarımızın
Kim açıyor derinlerimizdeki deniz yollarını sizlere
Eline alan kim dümeni

Hangi ellerden

İşte eril Cuma’sından da belirgin
Dişil günlerim sungu sungu
Çatlamış dudaklarına Hocaefendi’nin
Benim sevgimden başka bir yerin yok senin bakışıyla
Ruh yükselsin
Kanadında
Özgürleştiren sohbetin
Denize bağlılık tutkumuzdur bizim
Kapılarına kadar yükselen
Kızıl tuz ambarının

Sürüklenirken ışık selinde
Sözcükler oynaşır
Tanrı sesine
Sevgilinin nefesi karışır
Sevme yüceliği
Kolay öğretir çekiciliğini de sevilmenin
Aşk seçtiğini
İni kılar
Kaldırma gücü fark edilir sözün


Fatih, 2006

40 RÜBAİ-İ ŞERİF

15.
Ne kadar tatlı
Dudak izlerinle
Yedi canlı kelimeleri
Kitaplar kitabının

14.
Gökyüzü burada Akdeniz burada
Zirvesine çıktım Torosların yuvarlandım eteklerinde
Kapuz’da kaldı anılar Çukurova burada
Benden selam olsun nazlı dereye cömert Seyhan’a
Uyuyan kuyulara oruçlu çeşmelere
Yeminli kaleye selam olsun
Dost mağarasına
Hayalleri Gülek’ten geçemedi Haçlıların

13.
Yüreğimin en kuytu köşesinde
Sözlüğü ateşe verdim
Şiir yangını söndürülemez
Kedileri köpekleri yandı ruhumun
İğde kokulu gecelerde
Tüyleri parladı sesimin

12.
Elveda pembe yaşlarım
Elveda yıldızları saydığım geceler
Öpülesi gözlerim alnım
Çocukluk elim ayağım kolum kanadım
Elveda beyaz dişlerim
Haram lokma girmemiş ağzım kırmızı dudaklarım
Süt kokan sözlerim
Yağmur damlası denize koşar
Irmaklara binerek
Saatler rahvan
Günler yılların sırtındaymış

11.
Allah’ın boyası biter mi
Hiç durmayız
Gündüzler biter
Geceleri boyarız
Selam size pamukve buğday tarlaları
Merhaba bereketli topraklar
Merhaba kitaplar
Uzak ve yakın kardeşlerim

10.
Yüzünün doğusundan
Kur’an yükseliyor
Batısında devletler
Medeniyetler yıkılıyor
Ufuk dilinden düşürmez merhametini
Kuşaklara inceliğini anlatır yüzyıllarca

9.
Kanımın kıyısında otur
Ey ayın güneşin efendisi
Ey yıldızlar sultanı
Gözünü esirgeme benden
Gül dolu bakıştan nakış yağar hayatıma
Yüzüne bir kez bakamam beklesen sabaha kadar

8.
Demir kapaklarını açamaz göz
Ceza bu uyku fena bakışa
Bilimin dili var fikri yok dert büyük
İlhamdır tutuşturan tül perdesini gönlün

7.
Bir buluttan at kesti melek sana
Ayaklarına serildi eleğimsağma
Miraç'ta kayboldu yollar yönler
Dünya gözüyle gördün cenneti cehennemi

6.
Yüreğin tam ortasında durur
Özlem beyaz
Yarış atı
Okyanusa kadar dörtnala

5.
Toprak korkmuş
Umuttan ve kuşkudan mecalsiz
Acıklı bir dua gibi
Yanık sesi

4.
Uçuşuyor kelimeler güvercinler
Karışıyor birbirine
Göz yolunun gölgesinde
Kalbim taş ve ağır fazlalıklarından

3.
Kalbin tatlı sesi
Gök kubbede isyan kaktüsü mü
Bir zeytin ağacı mı sevgiyle çiçeklenmiş
Dilindeki güzel isimlerle

2.
İstanbul’da gölgesi ağır çınarlar
Kızıl sessizliğiyle güller
Senin türbedarın
Oluk oluk akan sevgi dökülür gönle
Ay yıldızlı göğün altında

1.
Bir ömür boyu yalnızca bir tek adım
İlerleyebileceğimi bilsem bile
Yine de ayak izlerinle bezenmiş
O yola
Özlemle çıkardım

YÜREĞİM DİZİNDE

Yüzündeki her beni
Bir siyah güvercin olan
Annemin cansız sesinde
İnce fikir kalacağım

Kucağına saf aktım
Yıkıldım, yüreğim dizinde
Saçımda parmakları
Öyle öleceğim anne

Adana, 1982

MEZARLIK YOLU

Bir yaştan sonra anne
Baba rüyalara gelir
Kaplar yüreği özlem yangını
Öpme sevinci terk etmiştir artık
Kırışmış yüzü benekli elleri

Hadi yoluna koyularak şehir mezarlığının
Varsa anılara göster sevgini
Mezar taşları da omuz omuza
İki demet çiçek dualar gözyaşları
Sadece acıdır birlikte verebildikleri

Adana, 1996

MAVERA KERVANI

Barış çetrefil Kardeşlik güller şehridir Kitaba bakılır her adımda Mühürlü haber tartılır kuşlarla çiçeklerle Sarı sessizlikten muşt...