27 Mart 2009 Cuma

YAZMAYI SEÇMEK

Yazarlığığı meslek olarak seçmenin, yazardan yazara değişen ilginç bir hikayesi vardır. Topluma verilmesi gereken bir mesajın olması ve bunun yazar adayında yaptığı baskı, en yaygın dile getirilen gerekçedir; ‘yazmasam, ölecektim..' diyerek anlatılmaya başlanır genellikle. Yazarlığı seçmede çevrenin sıcak, hoş ilgisi de etkilidir; edebiyata ilgileri canlı bir çevrede yazmaya başlamak, doğrusu bir yazar için büyük şanstır. 

Ne var ki yeteneğe güvenmenin yazarlığı seçmede en doğru gerekçe olduğunu düşünmüşümdür hep; fark edilir derecede iyi ifade gücümün oluşu, kalemi zekice, çevik ve cesur kullanmam, doğrusu benim yazarlığı seçmemde etkili oldu. Sezai Karakoç,‘yetenek'in ilahi genel izin olduğunu belirtir. Çalışarak özel izin da alınacaktır.

1982 Nobel ödülünün sahibi ünlü romancı Gabriel Garcia Marquez, yazar olma kararı verdiği anı, çarpıcı bir şekilde anlatır. “1947 yılıydı. On dokuz yaşındaydım. Hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğrenciydim… İlk sayfadaki giriş cümlesini hatırlıyorum, şöyle diyordu: “Bir sabah sıkıntılı rüyalarından uyanan Gregor Samsa kendisini yatağın içinde devasa bir böceğe dönüşmüş bulur.” … Lanet Olsun! Okurken böyle mırıldandım kendi kendime, “Bu doğru olamaz! Kimse böyle bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de yapabilirim! Lanet olsun! Benim büyükannem de böyle anlatırdı hikâyelerini… En olmadık masalları sanki gerçekmiş gibi.” İşte bu Marquez'in yazarlığı seçme hikayesi benimkine çok benziyor..

1977 yılıydı.. Bir yıl önce hizmet vermeye başlayan ‘Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi'nin zengin kütüphanesinden istediğim kitabı alabiliyordum. Bir hafta içinde okuyup kitabı teslim etmem gerekiyordu ama ben hep vaktinden önce değişiyordum kitabı, istediğim kitabı alma özgürlüğünü sürdürebilmek için. Adana İmam Hatip Lisesi ortaokul bölümünün son sınıfı öğrencisiydim ve hummalı bir okuma dönemiydi benim için o yıllar.
Çevremin etkisiyle Nazım Hikmet'in şiir kitaplarını okuyordum. Bir gün, öğle tatilinde, yemek için verilen bir saatlik arada, sınıfta oturmuş, Nazım Hikmet'in şiir kitabını okumaya başladım. ‘Kara Kaplı Kitap' şiirine gelmişti sıra. Başlığını okudum, irkildim, ilk dizesinden itibaren başladım sarsılmaya: ‘Yaldızlı meşin kabı / Parçalanmış kitabı / Ay altında dün gece / Deli bir derviş gibi / Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi / Okudum saatlerce' diye başlıyordu şiir..

Nazım Hikmet, bu şiirde peygamberler tarihini ironik bir dille anlatır. İnançsızlık, medeniyetine, toplumuna ne kadar yabancılaştırır sanatçıyı, bu şiirle anladım. Alçaklığı yakından ve bütün çıplaklığıyla görmekten sarsıldım. İğrenerek birkaç köz okudum. Onyedi yaşında bir Müslüman genç olarak beni Nazım Hikmet bu şiiriyle fena üzdü. İmam Hatip Lisesi öğrencisi olmanın anlamını artık daha iyi kavrıyordum: Şiirin ortalarında ‘Yaldızlı meşin kabı / Parçalanmış kitabı / Varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya / Attım kör bir kuyuya' diyordu  ve şair, bu dizeleriyle, William Ewart Gladstone'nin ağzıyla konuşuyordu. 93 Harbi yıllarında İngiliz Başbakanı William Ewart Gladstone, Lordlar Kamerası'nda elinde Kur'an'ı kaldırmış, “Bu Kur'an Müslümanların elinde durdukça biz Türkleri yenmiş sayılmayız!” diye haykırmıştı çünkü. Anti emperyalist bilinen bir şairin ruhunu nasıl emperyalizme sattığını gösteriyordu bu şiir. O yaşta bağımsızlıkla din ve medeniyet arasındaki ilişkiyi kavramıştım birden.

Nazım Hikmet'in ‘Kara Kaplı Kitap' şiirini okuyunca, tıpkı Gabriel Garcia Marquez gibi,Lanet Olsun!' diye mırıldandım kendi kendime. “Bu doğru olamaz! Kimse böyle bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de yapabilirim! Lanet olsun!” dedim ve şair olmaya karar verdim. Aynı tepkiyi vermiş olmak, hala şaşırtır beni. Marquez'in romanlarını daha farklı bir duyarlılıkla okudum.
12 Eylül askeri müdahalesine götüren süreçte, ülke genelinde terör yükselişteydi; sağ ve sol kutuplara ayrılan gençlik kanlı bir kavganın içine çekilmişti. Oyunu görmüştüm; darbe ortamı hazırlanıyordu. Çağımla, dünya güçleriyle, yerli işbirlikçilerle ve düzenle edebiyat üzerinden hesaplaşacaktım.

Okul arkadaşlarımdan Mustafa İnan, Mahmut İnan, Zeynel Coşkun o sırada sınıfa girdiler. Onlara şiiri göstermedim. ‘Şair olmaya karar verdim.' dedim yalnızca. Ne kadar ciddi ve kararlı olduğumu görüyorlardı.. Bir şeye bozulduğumu da anlamışlardı. Yunus Emre, Mehmet Akif, Necip Fazıl olmak ne kadar büyük bir onurdu. Arkadaşlarım şaşkınlık içinde ama sevinçle beni tebrik ettiler; tek tek kucaklaştım. Kantine gittik, çay ikram ettiler bana. Onları da kitap okumaya teşvik ettim sürekli.. Onlar da yazdığım her şiiri sıcak bir ilgiyle karşılayarak, edebiyat uğraşıma destek oldular.

Bu kararı verdikten sonra, aynı yıl, 1977'de okulda açılan hikaye yarışmasında birinci oldum. Müdürümüz, Nuri Pakdil'in Kahraman Maraş Lisesi'nde sınıf arkadaşı olan Mehmet Sait Kırmacı, ödül olarak beni Edebiyat dergisine abone yaptı. Müdürü, her hafta odasında ziyaret eder, kültür, sanat ve edebiyat üzerine sohbet ederdim. O sohbetler, benim ufkumu açtı, yolumu aydınlattı. Adana'daki başka Edebiyat dergisi okurlarıyla da tanıştım zamanla.. ‘Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi'ne daha düzenli, daha bilinçli gitmeye başladım. Mavera, Yönelişler dergilerine de abone oldum. Adana'daki sanat - edebiyat çevrelerini tanıdım.. 

Şair olma kararı verdikten sonra, 1981 yılına kadar, dört yıl boyunca, düzenli bir şekilde edebiyat dergileri ve kitaplar okudum. Şair olma kararı benim okumalarımı disiplinli hale getirdi, notlar alarak kitapları daha etkin okuyordum artık ve yazı hayatımı verimli kılıyordu bu.

Şair adayı olarak çok şanslı olduğumu söylemeliyim. Mavera yazarlarından Cahit Zarifoğlu'yla yazışmaya başladım. Ağabeyi Sait Zarifoğlu, Orman İşletmeleri Bölge Müdürü'ydü.  Müdürümüz Mehmet Sait Kırmacı ve tanışma şerefine nail olduğum Sait Zarifoğlu, benimle yakından ilgilendiler. Çok samimi arkadaştılar ve günlük görüşüyorlardı. Haftalık ziyaretlerde, okuduğum kitaplar üzerine sohbet ediyorduk, onlara şiirlerimi gösteriyor, değerlendirmelerini alıyordum.

Yazma kararı, bilinç, seçim, yaratıcılık ve idealizm gerektirir. Yazma eylemi, değerini başlangıcında edilen niyetten alır. Yazmak, hakikate ve özgürlüğe hizmettir. Yazmak, mümkün olan en büyük okuyucu topluluğu oluşturma amacı güttüğünden vahdete hizmettir, aynı zamanda...

http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/935610-yazmayi-secmek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MAVERA KERVANI

Barış çetrefil Kardeşlik güller şehridir Kitaba bakılır her adımda Mühürlü haber tartılır kuşlarla çiçeklerle Sarı sessizlikten muşt...